2018 yılında açılan bu müzede, Neolitik’ten başlayıp Roma’ya kadar sekiz farklı döneme ait birçok eser sergilenmektedir.
İngiliz Sömürge Dönemi’nde inşa edilen ve Bandabuliya olarak bilinen çarşı binası 2017 yılında İskele Arkeoloji Müzesine dönüştürüldü.
Müze koleksiyonumuz eski eser depolarımızda koruma altında bulunan eserler arasından seçilerek oluşturulmuştur. Müzemizde, gün ışığına çıkarılan Kıbrıs Arkeolojisinin 10,000 yılı aşan zengin kültürel mirası sergilenmektedir. Neolitik Dönemden başlayıp Roma Dönemine kadar sınırlandırdığımız tarihsel süreçte Kıbrıs halkının bıraktığı eserler sergilenirken her dönemin tarihsel özelliklerini yansıtan bilgilendirici resimlerle desteklenmektedir.
Koleksiyonumuz, doğaya dokunan antik ellerin şekillendirdikleriyle zamanda büyülü bir yolculuğa çıkmanızı sağlayacaktır.
NEOLİTİK DÖNEM (M.Ö.8200-M.Ö.3900)
Anadolu’dan göç ederek Kıbrıs adasına gelen avcılık, toplayıcılık ile göçebe yaşam sürdüren insanların Kıbrıs adasında yerleşik hayata geçerek tarım yapmalarıyla ve hayvanları evcilleştirmeleriyle başlar. Neolitik Dönem seramiksiz ve seramikli olarak iki aşamada incelenir. Yiyecek ve içeceklerini koymak için önceden taştan daha sonraları ise seramikten kaplar yapıldı. Neolitik Dönemde insanlar çoğunlukla nehir ve deniz kıyılarını kendilerine yaşam alanı olarak seçmekteydiler. Evleri yuvarlak planlı olup Tholos (Tolos) adı verilir. Bu evlerin temelleri kırık taştan, duvarları kurutulmuş balçıktan, çatıları ise balçıkla sıvanmış ağaç dallarından yapılmıştır. Bu dönemde insanlar ölülerini, evlerinin tabanına çoğunlukla dizler göğse çekilmiş şekilde (hoker) gömmüşler ve yanlarına günlük hayatta kullandıkları eşyalarını ölü armağanları olarak bırakmışlardır. Bu döneme ait yerleşim yerlerinde yapılan arkeolojik kazılarda, kemikten yapılmış iğneler, oltalar, çakmak taşları, öğütme taşları ve havanlar bulunmuştur.
KALKOLİTİK DÖNEM (M.Ö.3900-M.Ö.2500)
Kalkolitik Dönem taş aletlerin yanı sıra madenin de kullanılmaya başlandığı dönemdir. Kıbrıs’ta bakır madeninin çok miktarda olması kullanılmasını sağlamış ve en önemli ihraç maddesi olmuştur. Kıbrıs’ta yerli bakır kullanımı ve metal işlerinin ilk örnekleri kalkolitik döneme tarihlenmektedir. Kalkolitik dönem sırasında Kıbrıslılar, seramik sanatını genişleterek canlı renklerdeki kırmızı ve beyaz tasarımlarını geliştirdiler. Bu zarif seramikler Kalkolitik köylerde yüksek statüye işaret olarak görülür. Çoğunlukla mezar armağanları olarak kullanıldılar. Mezarlıklar ilk kez köylerin dışına kuruldu. Kıbrıs’ta ibadetin en eski şekli Ana Tanrıça heykelcikleridir. Genelde kilden ve taştan yapılan figürinler, doğum eyleminde kadınların oturmuş ya da çömelmekte olduğunu tasvir etmektedir.
Süs eşyaları ve haç formundaki kadın figürler, bakır yataklarında yeşilimsi bir taştan yapılmıştır. kolye ya da mezar eşyası olarak kullanılıyorlardı. Kalkolitik dönemde köyler büyüdü, büyük evler ve daha kaliteli araç gereçler kullanılmaya başlandı. Tahıl depolaması ve yiyecek hazırlama , daha önceki köylerde olduğu gibi ortaklaşa değil, özelleşti. Sosyal hiyerarşilerin oluşturulmasıyla köyler büyüdü, büyük evler ve yüksek statü malları zenginlik ve konum farklılıklarını gösteriyordu.
TUNÇ ÇAĞI (M.Ö. 2500-1050)
Bakır ve kalay alaşımıyla elde edilen alaşıma “tunç” adı verilir. Tunç alaşımının yaygın olarak kullanılmaya başlamasıyla bu döneme Tunç Çağı denmektedir. Alet, silah ve süs eşyalarının üretiminde yaygın olarak tunç alaşımı kullanılmıştır. Bu çağ Erken Tunç Dönemi, Orta Tunç Dönemi ve Geç Tunç Dönemi olmak üzere üç döneme ayrılmaktadır.
ERKEN TUNÇ DÖNEMİ (M.Ö. 2500- M.Ö. 1900)
Tunç Çağının ilk evresidir. Bu dönemin başlarında bakır yaygın olarak kullanılmıştır. Daha sonraları bakırın kullanımı seyrekleşir. Bu dönemde Kıbrıs’tan Anadolu’ya bakır ihraç edilmiştir. Bakır daha çok hançer, bıçak, iğne yapımında, tunç ise sert bir metal olduğundan sadece silah yapımında kullanılmıştır. Maden işleme tekniğiyse özellikle Anadolu tarzındadır. Bu döneme ait en önemli bulgular mezarlardan elde edilmiştir. Bu mezarlar genellikle kayaya oyulmuş odalar şeklindedir. Bu döneme ait seramikler elle yapılmış, iyi pişmemiş, kırmızı ve siyah boyalı olup üzerleri cilalıdır. Kaplarda en fazla kuş, geyik, boğa ve yılan motifleri kullanılmıştır. Kazıma bezemeli olanların bazılarında kazımaların arası beyaz bir macun ile doldurulmuştur. Bu dönemde form bakımında çeşitlilik mevcutsa da uzun boyun, yuvarlak karın ve yuvarlak dip daima sabit kalmıştır.
ORTA TUNÇ DÖNEMİ (M.Ö. 1900-M.Ö. 1600)
Kıbrıslılar Orta Tunç Döneminde komşu ülkelerle daha fazla ilişki kurmak için dışa açılmaya başladı. Fakat Kıbrıs’ın yaşam ve kültürünün temeli hala küçük ölçekli tarımdı. Adada öküz bulunduğundan tarım kolaylaşmıştı ve daha verimli olmuştu. Çift sürmek öküzler sayesinde daha kolaydı ve daha büyük alanlar açılarak ekilebilir topraklara dönüştürülüyordu. Nüfus arttı, köyler büyüyerek kentlere dönüştü. Yollar yapıldı, bu yollar köyler arasındaki ilişkileri ve malların değiş tokuşunu kolaylaştırdı. Ticaret, zenginliğin yaratılmasına ve kültürel alandaki alışverişe de katkıda bulundu. Kırmızı cilalı kaplar, çanaklar hala kullanılıyordu. Fakat giderek yerlerini krem rengi zemin üzerine renkli desenlerle bezenen seramiklere (white painted ware) bıraktılar. Bu dönemde Karpaz Yarımadasında üretilen eşine az rastlanır ve çok özel bir tür olan seramikler vardı. Bunlar elle yapılan parlak siyahımsı kahverengi zemin üzerine yoğun koyu kırmızı boya ile bezenmiş seramiklerdi. Orta Tunç Döneminde bir önceki dönemin mezarlarının kullanıldığı ve oda sayısının arttırıldığı mezarların yapıldığı görüldü. Bu mezarlarda ele geçen zengin ölü armağanları dönemin zenginliğini yansıtmaktadır. Dikdörtgen mimariye sahip olan evler yapılmaya başlandı. Temelleri taştan duvarları çalı çırpının üzerine balçıkla sıvanarak yapılan evlerin damının muhtemelen düz olduğu düşünülmektedir. Dönemin diğer bir özelliği yerleşim yerlerinin surlar ile çevrelenmiş olmasıdır.
GEÇ TUNÇ DÖNEMİ (M.Ö.1600-M.Ö. 1050)
Ülkeler ve halklar arasında ticaret ve diplomasi yoluyla kurulan yoğun ilişkiler geç tunç döneminde tüm Akdeniz Bölgesine damgasını vurmuştur. Özellikle Suriye-Filistin ve Mısır ile yapılan ticaret beraberinde güçlü bir kültürel etkiyi de getirdi. Kıbrıslılar aromatik yağ, kereste, bakır ve gemi ihraç ederlerdi. Bu dönemde kentler kıyılara yaklaştı. Modern kent planlaması ilk kez bu dönemde başladı. İ.Ö. 13. Yy’da Kıbrıs’ın pazarını Yunanistan’dan gelen Miken seramikleri doldurdu. Bu dönemde Kıbrıslı seramikçiler geleneksel Kıbrıs yöntemi ile, elle üretmenin yanı sıra yeni tekniği, çömlekçi çarkı ile üretim tekniğini kullanmaya başladılar.
GEOMETRİK DÖNEM (M.Ö. 1050-M.Ö. 750)
Geometrik Döneme tarihlenen kazısı yapılmış yerleşim alanlarının sayısı azdır ve bilgilerimizin çoğu az sayıdaki mezar armağanlarına dayanır. İnsanlar hala tarım ve hayvancılıkla geçiniyorlardı. Mezarlar bu dönemde kaya içine oyulmuş oda mezara giden uzun, dar bir yolu (Dromos) olan miken mezarları tipindedir.
M.Ö. 1200 yıllarında Kıbrıslılar silah ve araç yapımında demir kullanmaya başlamışlardı. Demir, bakır üretiminden arta kalan cürufun işlemesiyle elde edilirdi. Demir nesneler, en çok zenginlerin mezarlarında ve çoğunlukla da altın nesnelerle birlikte bulunmuştur. Bu dönem adını, testiler ve çömlekler üzerinde tam simetrik desenler, çizgiler, daireler, karmaşık doğrusal bezemeler kullanılmasından almaktadır. Seramikler açık renk yüzey üzerine kırmızı ve siyah renkler kullanılarak bezendi. Açık renk yüzey üzerine bikrom (iki renkli) bezeme adanın tümünde rastlanan yaygın bir teknik olup tümünde rastlanan yaygın bir teknik olup çömlekçi çarkı ile üretilmekteydiler.Kıbrıs’ın doğusunda seramikler Mısır’ın ve Yakın doğunun etkisiyle, figürler ve bitkisel desenlerle dekore edildi. M.Ö IX yy’dan itibaren Kıbrıs karakterinde seramik yapımına başlanmıştır. (Açık gri üzerine siyah ve kahverengi desen). Geometrik Dönemde gövdeden dibe kadar dik inen kazıma metodu ile inen “Bucchero” adı verilen testi ve amforalar da ortaya çıkmıştır.
ARKAİK DÖNEM (M.Ö. 750-M.Ö.480)
Kıbrıs’ta Asurluların, Mısırlıların ve Perslerin hakimiyet dönemi olarak bilinir. Bu dönemin mezar mimarisi diğer dönemlerdeki gibi kaya içerisine oyularak yapılan, gorgo başı, sfenks veya mimari elemanlara rölyef olarak süslenmesidir.
Arkaik dönem seramik sanatında geometrik dönemde görülen iç içe daireler, geometrik bezemeler ve inceli kalınlı çizgiler devam etmekte olup bunlara ek olarak doğulu bir özellik olan lotus çiçeği, palmet, örgü motifleri, rozet, kuş, balık, avlayan balıkçıl kuşlar, hayvan ve insan figürleri de dahil edilmiştir. Bu dönemde ilk kez büyük boy heykel yapımına başlanmıştır. Ayrıca dönemin diğer biz özelliği olan pişmiş topraktan yapılan çok sayıda küçük boy adak heykelcikleri de oldukça yaygındır.
KLASİK DÖNEM (M.Ö.480-M.Ö.310)
Bu dönem genellikle Pers hakimiyet dönemi olarak bilinmektedir. Kıbrıs adası, tarihin en önemli olaylarından bir kısmını bu dönemde yaşamış, kültürel ve sosyal alanda büyük değişiklikler geçirmiştir. Dönem başlangıcında Ionia Ayaklanmasının ardından Kıbrıs’ta hala Pers hakimiyetinin sürmeye devam ettiği anlaşılmaktadır. Kıbrıs Klasik Dönem kendi içinde Kıbrıs Klasik Dönem I (M.Ö. 480-400 ) ve Kıbrıs Klasik Dönem (M.Ö. 400-310 ) olarak ikiye ayrılmaktadır. Ada sonraları Yunan egemenliğine girmeye başladı. Klasik Dönem ile ilgili bilgilerin çoğu nekropol alanlardan elde edilmiştir. Nekropol kazılarının yaygın olmasının sebebi ada arkeolojisinin, özellikle yerleşim yerlerinde gözlemlenen çok katmanlı yapısında yatmaktadır. Klasik Dönem mezarlarının genel tipolojisine bakıldığında, büyük çoğunluğunun kayaya oyulmuş dromoslu oda mezarların teşkil ettiği görülmektedir. Kayaya oyulmuş bu mezarlara ek olarak, kompleks tarzında inşa edilmiş mezarlar da (built tomb) mevcuttur. Bir diğer önemli mezar türü Senotaf olarak bilinen anıt mezardır. Senotaf; bir hatırayı anmak için yapılan boş mezar (anıt) anlamına gelmektedir.
HELENİSTİK DÖNEM (M.Ö. 310-M.Ö.30)
Büyük İskenderin Persleri İssos savaşında yenmesinden sonra ada üzerindeki Pers hakimiyeti sona ermiş ve Helenistik Dönem Kıbrıs’ta başlamıştır. Bu dönemde mimari alanda Tiyatro ve Gymnasium gibi büyük yapıların ilk kez Kıbrıs’ta yapılmaya başlamasıdır. Bu dönem mezarlarında işçilik gelişmiş olup, mezar inşaatında düzgün kesme taşlar kullanıldı. Mezar odası kenarlarına ölü gömmek için nişler oyulmuştur. Bu dönemde kral mezarları olarak bilinen orta avlusu sütunlarla çevrili bir mezar tipi ortaya çıkmıştır. Avlunun geniş olmasından dolayı dini merasimlerin yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu dönemin başında seramikle inceli kalınlı çizgiler ve bitkisel motiflerle bezenmiştir. Dönemin ilerleyen safhalarında bezemeler ortadan kalkmıştır. Bezemesiz olanların bazıları yivlidir. Bazıları ise glazürlüdür. Dönemin en çok üretilen seramikleri unguantarium olarak isimlendirilen koku şişeleridir. Heykel sanatında diğer dönemlere göre daha çok önemseme görülür ve elbiselere kıvrımlar verilerek gölgelendirme yaratıldığı görülmektedir. Heykellerin ön ve arka kısımları tamamen işlenmiştir.
ROMA DÖNEMİ (M.Ö. 30- M.S. 330)
Bu dönemde Kıbrısta Roma mimari özelliği olan atriumlu (avlulu) evler inşa edilmeye başlandı. Bu tip evlerin ortasında üzeri açık bir avlu bulunmaktaydı. Evlerin döşemeleri mozaiklerle duvarları ise fresklerle süslendiği görülmektedir.
Bu dönemde heykel sanatında klasik devir heykelleri taklit edilmişti. Ancak klasik dönemden ayrılan tarafı heykellerin arka kısımlarının işlenmemesidir. Bu dönemde ilk kez cam şişe çeşitleri yapıldı. baskı tekniği ile yapılan pişmiş toprak kandiller yine ilk kez bu dönemde görülmektedir. bezemeler arasında insan, hayvan ve rozet bulunmaktadır. Mezar mimarisi kayaya oyulmuş mezarlar ile mezar odası içindeki nilşler görülmektedir. mezarların bazılarında pişmiş topraktan yapılan lahitler görülmektedir. sakrofaj olarak bilinen lahitler de bu dönemde yapılmıştır.
GÜNEŞ SAATİ:
Güneş saati ilk defa M.Ö. 4000 yıllarında Mısır’da zaman ölçme birimi olarak kullanılmaya başlandı. Bu nedenle Güneş saatinin ilk mucidi Mısırlılar olarak bilinir. Antik Çağ insanı güneşin gölgelerini izleyerek zamanı ölçmeyi öğrendi ve ilerleyen evrede güneş saatini icat ederek geliştirdi. Güneş saati sayesinde bir gün oniki eşit parçaya bölündü ve insanlık zamanı ölçebildi. Antik Çağ’da “zaman” kavramının, güneşin doğuşu ile batışı arasında geçen süreci belirttiği kabul görmektedir. Bu durumda güneşin hareketi sonucu oluşan gölgeler takip edilerek, zaman sürecinin ölçülmesine çalışılmıştır. Antik çağ halkı, kısa ya da uzun sürelerin, yapay olarak belirlenmiş ritminden çok, haftanın yedi gününü ortalama ritmi içinde yaşıyordu.
LOTUS ÇİÇEĞİ:
Lotus çiçeği bir su zambağıdır ve Mısır’da Nil’in sularıyla beslenen tarlalarda yinelenen ve yaşam veren döllenmenin simgesi oldu.
SKARABE MÜHÜRLER:
Skarabe, Eski Mısır’daki en yaygın sembollerden biridir. Eski Mısır’da, skarabe (bok böceği) iyi şansı, umudu ve yeniden doğmayı simgelerdi. Mısırlılarda Skarabeler önemli dokümanlarda mühür olarak kullanılması yanı sıra, kötülükleri uzaklaştırdığı, uğur getirdiği, hastalıkları iyileştirdiği ve iyi şans getirdiğine inanıldığı için takı ve tılsım olarak da kullanılırlardı. Eski Mısırlılar, onun yaratılış, erkekliğin tartışılmaz gücü, üreme, bilgelik, reenkarnasyon, ölümsüzlük ve yenilenmeyle özdeşleştirmişlerdir. Skarabe, hemen hemen dört bin yıllık bir faal yaşam süresi gösteren ve dünyadaki tılsımların içinde en uzun bir geçmişe sahip olanıdır.
TİCARİ AMFORALAR:
Yunanca bir kelime olan Amphora “İki Kulplu Kap” anlamına gelmekte, Antik Çağda ve günümüzde çok değişik tipler ve formlar içeren kapların tümü için kullanıla gelmiştir. Amphorayı; iki kulplu, dibi çoğunlukla sivri olan veya bir ayakla biten, zeytinyağı, şarap gibi sıvıları ve katı maddeleri korumak taşımak için kullanılan ve pişmiş topraktan yapılan Antik kap olarak tarif edebiliriz.