
Soli Harabeleri, Kıbrıs’ta, tarihi dönemlere adını altın harflerle kazımış pek çok antik kent ve krallık var. Pek çoğu M.Ö. dönemlerden bugünlere kadar aktarılırken, içlerinden bir tanesinin değeri daha da fazladır.
Soli Antik Kenti olarak bilinen bu eser. M.Ö. 11. yüzyıla kadar dayanır. Uzun yüzyıllar boyunca devamlılığını sürdüren ve kendini her daim geliştiren bu kent, pek çok medeniyetin de adresi olmuştur. Zaten bu medeniyetlerin bıraktıkları izler, mimarilerinden net bir şekilde anlaşılıyor. Ancak Soli Harabeleri, en dikkat çekici dönemini Romalılar devrinde yaşamıştır. Şimdi sizlere bu antik kent hakkında daha fazla bilgi paylaşmaya çalışalım.
Soli Antik Kenti’nin Ortaya Çıkışı
Soli Harabeleri, bugüne kadar pek çok farklı medeniyet tarafından kullanılmış ve çeşitli eklemeler ile de bu günlere kadar gelmiştir. Ancak burada önemli olan, başlangıç evresidir. Şimdi sizlere bu evreden bahsedeceğiz.
- Bazı kaynaklara baktığımızda, isminin geldiği nokta ortaya çıkar. Buna göre kentin, “Haraç Alan Kent” olarak adlandırıldığını görebiliyoruz. Bu detaya da, geçmişte keşfedilen Asur kaynaklarından ulaşılıyor.
- Si-İl-Lu olarak geçen “Haraç Alan Kent”, Soli ismini ortaya çıkardığı söyleniyor. Ancak ortaya atılan iddia ve kaynaklar yalnızca bununla sınırlı değil.
- Aepea kralı, antik kentin başkentinin daha verimli olduğu düşünülen bir yere geçirilmesini onaylaması arından, bu işlem gerçekleştirilmiştir. Kralın isminin Solon olması sonucunda, kentin ismi Soli olarak adlandırılmıştır. Bir diğer iddia da bu şekilde karşımıza çıkar.
- Kent, Kıbrıs’ın Lefke şehrinde yer alır. Konumu, iklimi, limanı ve verimli toprakları ile döneminde her medeniyetin ilgisini çekmiştir. Bu nedenle pek çok medeniyetin izini bu antik kentte görebilirsiniz.
- Üstelik kentin tamamı bugün ortaya çıkarılmış değil. Kentteki kilise olarak bilinen Soli Bazilikası, Kıbrıs’ın ilk kiliselerinden de bir tanesidir. Bu bölgenin üstü kapatıldığı için, henüz kent tamamen ziyaretçilere sunulabilmiş değil.
Yukarıdaki bilgiler ışığında, kentin M.Ö. 6. yüzyıl zamanından beri aktif olduğunu görebiliyoruz. Daha önceki dönemlerden beri bulunduğuna işaret eden detaylar var ancak, net sonuçlar M.Ö. 6. yüzyıla işaret ediyor.
Peki, Soli Antik Kenti içerisinde yer alan yapılar nelerdir?
Kentte 1927 yılında başlayan ve 1960’lı yıllara kadar da aktif bir şekilde devam eden çalışmalarda pek çok esere tüm çıplaklığıyla ulaşılmıştır. Ancak net olarak Bazilika ile ilgili bir çıkarıma sahip olunamıyor.
Eski şehre, 1929 yılında İsveçli arkeologlardan oluşan bir ekip yönetiminde bir keşif kazısı başlatılmıştır. MS 2. yüzyılın sonunda keşfedilen Roma Tiyatrosu, bir tepenin denizi gören kuzey eğiminde bulunan aslında Yunan amfi tiyatrosuna ait bir alanda konumlanmıştır.
Orijinal yüksekliğinin sadece yarısına kadar restore edilmiş, yaklaşık 4.000 kapasiteli yamaç kayalıklarının dışına yarım daire şeklinde oyulmuş on yedi adet koltuk sırası olan bir oditoryum bulunmaktadır.
Oditoryumun yanında bu alana giriş, iki yan kapıdan sağlanmaktadır ve izleyicileri orkestradan ayıran kireçtaşı bir duvar bulunmaktadır. Birçok antik kalıntı gibi, İngilizlerin adanın yönetimi sırasında kullandığı tiyatronun kalıntılarını oluşturan Soli taşları, 19. yüzyılın ikinci yarısında Mısır’da Port Said inşası için geri dönüştürülmüştür. Gerçekten de eskiden kireçtaşı duvarı olan bu kalıntılar artık bu limanın bir parçası olmuştur.
Mermer panellerle kaplanmış olan ve heykeller bulunan asıl sahne iki kademeden oluşmaktaydı. Orijinal duvarların bir kısmı orkestra bölümünde görülebilmektedir.
Günümüzde bu tiyatroda zaman zaman harikulade atmosferini yaşatan konserler ve oyunlar için kullanılmaktadır, siz de gelecek Kuzey Kıbrıs etkinliklerini ilgili sayfamızdan takip edebilirsiniz.
St. Auxibus Bazilikası
Kazılar sırasında bulunan eski bir madeni para, adadaki ilk Hıristiyan kiliselerinden biri olan bazilikanın tarihini, MS 4. yüzyılın ikinci kısmına dayandırmaktadır.
Hıristiyan geleneğine göre, Soli’nin, John Mark’ın daha sonra Soli Kilisesi’nin ilk piskoposu olan bir Romalı Hristiyan St. Auxibus’u vaftiz ettiği yer olduğuna inanılmaktadır.
Birkaç farklı aşamada inşa edilen ilk yapı, daha sonra 6. yüzyılda 200 metre uzunluğunda üç koridorlu bir yapıya dönüştürülen ve bazıları bugün hala ayakta duran on iki sütunla ayrılmış beş katlı bir kiliseydi.
Küçük kilisede üç kapı ve başka sütunlarla çevrili bir çeşme olan bir avlu bulunmaktadır.
Mozaikler
Bazilikadaki en ihtişamlı buluntulardan biri, günümüzde günümüze kadar ayakta kalan, zemin döşemesinde bulunan bazilikanın mozaikleridir.
Kıbrıs’taki diğer kiliselerde olduğu gibi, mozaikler aslında geometrik tasarıma sahipti. Ancak zamanla kuşlar ve boğalar gibi hayvan figürleri dahil edilmiştir, daha sonra küçük renkli taş fayanslardan opus sectile döşemeleri yapılmıştır.
Nefin tabanındaki çiçek ve dört küçük yunusla çevrili kaz benzeri kuğu mozaiği en çok bilinenidir ve ziyaretçilerin dikkatini hızlıca çekmektedir. Mozaik yazıtta “Mesih! Bu mozaiği yaratanlara merhamet göster” yazmaktadır.
Dış dehliz ve bazilika zemininin kuzey kısmı, 6. yüzyıldan kalma geometrik şekil verilmiş taşlar kullanılarak opus sectile döşemeleri ile dekore edilmiştir.
Tapınaklar
Tiyatro binasına yapılan keşif kazısından sonra Isis, Afrodit ve Serapis tapınakları ortaya çıkarılmıştır. Afrodit tapınağı tiyatronun yukarısındaki bir tepede konumlanmıştır ancak halkın erişimine kapalıdır.
Bu alanda tarihi 1. yüzyıla dayanan ünlü bir Afrodit heykeli de keşfedilmiştir ve Helenistik döneme ait saray binaları da bu tepede bulunmaktadır.
Mezarlar
Arkeologlar tarafından yapılan son keşif kazılarında Geometrik ve Roma dönemlerine ait birçok mezar ortaya çıkmıştır. Kayalara oyulmuş olan mezarlardan biri görkemli üç mezarlı bir yapıya sahiptir ve asil bir kişiye ait olduğuna inanılmaktadır.
Keşfedilen değerli eserler arasında bugün Güzelyurt Arkeoloji ve Doğa Tarihi Müzesi’nde sergilenen altın bir taht, taç ve altın takıların yanı sıra bazı metal bardaklar bulunmaktadır. Bulunan kalıntılar, büyük bir servet ve güç göstermektedir.