
Bu şehitliğin ve hemen yanındaki müzenin neyi temsil ettiğini anlayabilmek için öncesinde Kıbrıs adasının tarihi konusunda kısaca genel bilgi vermek gerekmektedir.
Osmanlı Devleti, 1461 yılında bugün Yunanistan olarak bilinen sınırların kontrolünü ele geçirdiğinde Yunanlılar Ortodoks kilisesi aracılığıyla kültürlerini korumuştur.
1571 yılında Osmanlılar Kıbrıs’a geldiğinde Ortodoks kilisesini uzun süredir var olan Latin himayesinden kurtarmıştır. Yıllar boyunca, Ortodoks kilisesinde Yunan etkisi ve kontrolü giderek güçlenmiştir ve öyle bir boyuta ulaşmıştır ki din ve siyaset faaliyetleri arasındaki fark yok denecek kadar azalmıştır.
1832 yılında, uzun ve sert bir savaşın ardından Yunanistan Osmanlılardan bağımsızlığını ilan etmiştir.
Kıbrıs’ta bir çatışma gerçekleşmiş olmasına rağmen, ada anlaşmanın dışında kalmıştır. Ancak Britanya kuvvetleri 1878’de adaya vardığında, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması anlamına gelen Kıbrıs Enosis’inin gerçekleşeceğine dair umutlar yeşertmiştir.
Ancak, bu umutlar gerçek olmamış ve 1930’lu yıllar itibarıyla büyük oranda kilise tarafından kışkırtılan ve boyutları giderek artan bir sivil itaatsizlik ortaya çıkmıştır. 1955 yılında, Britanya’yı saf dışı bırakıp Kıbrıs adasının Yunanistan’a dahil edilmesi yegâne amacını taşıyan EOKA adında bir terör örgütü kurulmuştur.
Ne yazık ki, bu sırada adada yaşayan Kıbrıs Türklerinin de huzurlu yaşamının devam ettiğini söylemek pek mümkün değildir. EOKA şiddetini sadece Britanyalılara karşı değil Enosis düşüncesini desteklemeyen herkese karşı artırmıştır. Türk köylerine gerçekleştirilen saldırılar yaygınlaşmıştır ve1958 yılında Kıbrıs Türkleri EOKA ile mücadele etmek için Türk Mukavemet Teşkilatı’nı (TMT) kurmuştur.
1959 yılında, Londra ve Zürih anlaşmaları ile Kıbrıs’ın bağımsızlığının temelleri atılmıştır ancak Kıbrıs Rumları bunu Enosis için bir araç olarak görmüştür ve 1963 yılında 1960 anayasasını işlemez kılan gizli bir plan oluşturmuştur.
Bu planın bir parçası olarak Kıbrıs Türkleri köylerini terk etmek zorunda kalmış ve sürekli kuşatma altında tutulan bölgelere yerleşmek zorunda kalmıştır. 1963 yılı Aralık ayında, Kıbrıs Türklerine karşı yıllarca süren sistematik şiddet ortaya çıkmıştır ve bu durum Rum ve Türk toplumları arasındaki çizgiyi git gide daha keskinleştirmiştir.
1974 yılında Rumlar, dönemin Cumhurbaşkanı Archbishop Makarios’u devirerek adadaki Enosis’i güçlendirmek amacıyla darbe yapılmasını desteklemiştir.
Bunu önlemek amacıyla, zamanın Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Bülent Ecevit, Garanti Anlaşmasından doğan müdahale hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974 tarihinde 1. Kıbrıs Barış Harekâtını başlatmıştır.
Sayın Ecevit, gazetelere konuşurken “Biz aslında savaş için değil barış için ve yalnız Türklere değil Rumlara da barış getirmek için Ada’ya gidiyoruz” ifadelerini kullanmıştır.
Bu operasyon, EOKA teröristi Nicos Sampson’ın adanın liderliğini ele geçirdiği Yunan cuntasının desteğiyle gerçekleştirilen darbenin 5 gün sonrasında başlatılmıştır. Pek çok Kıbrıs Rumu, çatışmalar sırasında kendi yurttaşları tarafından öldürülmüştür.
Sampson daha sonra, 1981 yılında basılan bir Rum gazetesine verdiği röportajda, Türkiye, müdahale etmeseydi, sadece Enosis’i ilan etmekle kalmayacaktım, aynı zamanda Türkleri de imha edecektim” sözleriyle planlarını itiraf etmiştir.
22 Temmuz 1974 tarihinde akşam saat 4’te ateşkes ilan edilmiştir ve Girne ve Lefkoşa arasındaki ana yol da dahil olmak üzere adanın bir bölümünün kontrolü Türk Ordusuna bırakılmıştır.
Ancak, Kıbrıs Türklerine karşı saldırılar devam etmiştir ve kendi birliklerindeki bu tehlikeli durum, aynı yıl ağustos ayında Türkiye’yi harekatın 2. kısmını gerçekleştirmeye sevk etmiştir ve bu harekât, sonunda Kıbrıs Türklerini bugünkü sınırlarında güvenli cennetlerine kavuşmalarını sağlamıştır.
Barış Harekâtı, adanın halihazırda Kıbrıs Rumları ve Kıbrıs Türkleri olarak ikiye bölündüğünü teyit eder nitelikte olmuştur ve Kıbrıs Türkleri 15 Aralık 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak bağımsızlığını ilan etmiştir.
Karaoğlanoğlu Şehitliği, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda şehit düşen askerlerin anısına inşa edilmiştir ve şehitlik adını Harekatın ilk saatlerinde hayatını kaybeden ilk subaylardan biri olan Alay Komutanı Kıdemli Albay İbrahim Karaoğlanoğlu’ndan almıştır.
Çatışma hikayesi burada kelimelerle ve resimlerle gerçek bir sunum olarak temsil edilmektedir ve hem İngilizce hem Türkçe versiyonları bulunmaktadır. Türk ordusunda vatani görevini ifa eden İngilizce bilen bir er ise şehitlik gezileri sırasında ziyaretçilere farklı kısımlarda rehberlik etmek üzere hazır bulunmaktadır.
Ziyaretçileri karşılayan girişteki iki devasa sütun Türkiye’ye açılan kapıları temsil etmektedir.
Ayrıca, harekât sırasında şehit olanların mezar taşlarının bulunduğu küçük bir kabristan yer almaktadır. Bu kişilerin arasında harekatta hayatını kaybeden en kıdemli subay olan Albay İbrahim Karaoğlanoğlu da bulunmaktadır, ayrıca anısını yaşatmak amacıyla kendisinin ismi yakınlardaki bir köye verilmiştir.
Karaoğlanoğlu Şehitliği’ndeki heykeller Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni temsil etmektedir. Heykelin dört ayrı sütun üzerinde durması düzenlenen ilk Barış Harekatının 4 gün içinde tamamlandığını anlatmaktadır.
Anıtın yanında bulunan Barış ve Özgürlük Müzesi iç ve dış mekanlardan oluşmaktadır. Açık alanda, kaçan Rum askerlerinden kalan araç ve silahlar sergilenirken kapalı alanda ise harekata ait resimler ve kullanılan topların yanı sıra şahsi eşyalar ve bazı Harekât şehitlerinin üniformaları sergilenmektedir.
Müzenin hemen yakınında, tam olarak Kıbrıs Barış Harekâtı kara çıkarmasının gerçekleştiği noktada Barış ve Özgürlük Heykeli yer almaktadır.
Kuzey Kıbrıs ziyaretinizde Girne Şehir Merkezine arabayla 15 dakika sürüş mesafesindeki bu kolay ulaşılabilen önemli durak için destansı gerçekleri öğrenmek ve bol bol fotoğraf çekinmek için bir saat ayırmanız tavsiye edilmektedir, bir açık hava müzesinde eski tankları ve araçları görmekten zevk alan çoğu yetişkin ve çocuk için biraz hüzünlü ancak oldukça ilginç bir deneyim olacaktır.